Sayfa : [ 1 ] – [ 2 ] – [ 3 ] – [ 4 ] – [ 5 ] – [ 6 ] – [ 7 ] – [ 8 ] – [ 9 ] – [ 10 ] – [ 11 ] – [ 12 ]
10 SORUDA ÇİN
1-) ÇİN NEREDE BULUNUR?
Bir Uzakdoğu ülkesi. Kuzeyinde Moğolistan, kuzey doğusunda Rusya ve Kuzey Kore, doğusunda Sarı Deniz ve Doğu Çin Denizi, güney doğusunda Güney Çin Denizi, güneyde Vietnam, Laos, Birmanya, Hindistan, Bhutan ve Nepal, güney batıda Pakistan,Afganistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Kazakistan ile çevrilidir. Başkenti Pekin’dir.
2-) ÇİN NÜFUSU NE KADARDIR ?
Kalabalık dünya nüfusunda en büyük paya Çin sahiptir. Çin’ in nüfusu, 2015 senesinin son rakamlarına göre 1 milyar 370 milyona yaklaşmıştır. Buna göre Dünya’ da her beş kişiden birisi Çinli’ dir ve dolayısıyla Çin nüfusu Dünya nüfusunun neredeyse beşte biridir.
3-) ÇİN YÖNETİM ŞEKLİ NEDİR? NASILDIR?
20 Eylül 1954 tarihli bir anayasa ile sosyalizm idaresi kurulmuştur; ancak tamı tamına sosyalist bir ülke olmamışlardır. Mao döneminin ardından yapılan düzenlemelerle yabancı sermaye ithal ettiklerinden gerçek anlamda sosyalist bir ülke değillerdir. İktidara ülkenin tek siyasi partisi olan Komünist Parti hâkimdir. Ülkede yasama ve yönetim 1227 üyeli senede bir defa toplanan Milli Halk Kongresi’nin elindedir. Seçmen yaşı 18’dir. Senede bir gün toplanan “Milli Halk Kongresi”nin yürütme meclisi olan Daimi Komisyon veya Devlet Meclisi, Kongre üyeleri tarafından kendi aralarından seçilen bir başkan, 13 temsilci, bir genel sekreter ve 65 milletvekilinden teşekkül eder.
Yürütme yetkisi başbakan, 12 temsilci, 32 bakan veya bakan seviyesindeki komisyon başkanları ve genel sekreterden teşekkül eden hükûmete aittir. Yürütmenin bir kolu olan devlet başkanı kongre tarafından dört yıl için seçilir. İdari bakımdan 28 eyalete ayrılmış olup bunların 5’ini muhtar eyalet, 21’ini eyalet ve 2’sini de birer şehir olan iller teşkil eder.
4-) ÇİN ULUSAL MARŞI NE ANLAMA GELİR ?
Ayağa kalkın,
Köle olmak istemeyen insanlar!
Kanımız ve etimizle yeni bir Çin Seddi oluşturalım!
Çin ulusu en tehlikeli dönemden geçiyor,
Herkes son haykırışına zorlandı.
Ayağa kalkın! Kalkın! Kalkın!
Hepimiz tek yürek olalım,
Düşman ateşi içinde ilerleyelim.
5-) ÇİNİN BİTKİ ÖRTÜSÜ NASILDIR?
Çin dünyada bitki kaynaklarının en zengin olduğu ülkelerden biridir. Toplam 30 binden fazla çeşit bitkiye sahip olan Çin dünyada bitkilerin en zengin olduğu Malezya ve Brezilya’dan sonra dünyada üçüncü sırada yer almaktadır. Çin’de yosun bitkileri 106 familyaya ayrılır ve dünyanın yosun familyalarının yüzde 70’ini oluşturuyor. Pteridopihyte bitkileri 52 familya ve 2.6 bin tür olup, dünyanın aynı familyalarının yüzde 80’ini ve türlerinin yüzde 26’sını oluşturuyor. Çin’de 8 bin tür tahta gövdeli bitki vardır. Bu arada, uzun gövdeli ağaç türlerinin sayısı 2 bin civarında. Dünyada toplam 12 familya, 71 cins ve 750 tür kabuksuz tohumlu bitki, Çin’de ise toplam 11 familya34 cins ve 240’tan fazla kabuksuz tohumlu bitki türü vardır. Kozalaklı ağaçların toplam türü dünyanın aynı tür bitkilerinin yüzde 37.8’ini oluşturur. Kabuklu tohumlu bitkiler dünyanın aynı familyasının yüzde 54’ünü ve cinslerinin yüzde 24’ünü oluşturmaktadır.
6-) ÇİNDE HAYVAN DAĞILIŞI NASILDIR ?
Çin, dünyada en fazla yabani hayvan türüne sahip olan ülkedir. Çin’de yaklaşık 6266 tür omurgalı hayvan vardır. Bu arada 500 hayvan, 1258 kuş, 376 sürüngen, 284 amfibyum, 3862 balık türü bulunur. Bunlar dünyanın omurgalı hayvan türlerinin onda birini oluşturmaktadır. Ayrıca 50 bin tür omurgasız hayvan ve 150 bin tür böcek vardır. Çin’in çoğu bölgesi üçüncü ve dördüncü zamanlardaki kıta buzullarının etkisi altında kalmadığı için çok sayıda özel canlı türü günümüze kadar gelebilmiştir. Araştırmalara göre, karada yaşayan 476 tür omurgalı hayvan, tümüyle Çin’e hastır. Bu hayvanlar Çin’in karada yaşayan omurgalı hayvan türlerinin yüzde 19.42’sini oluşturuyor. Panda, altın tüylü maymun, güney Çin kaplanı, yabani tavuk, kırmızı başlı turna, beyaz yunus, Yangtze timsahı gibi Çin’e has 100’den fazla tür yabani hayvan dünyaca ünlüdür. Siyah ve beyaz tüylü büyük memeli bir hayvan olan panda 135 kiloya ulaşabilir, bambu ve bambu filizi yiyerek yaşar. Günümüzde Çin’de yalnızca 1000 kadar panda kaldı. Çok değerli olan pandalar artık dünyada yabani hayvanları korumanın simgesi haline gelmiştir. Kırmızı başlı turna, beyaz tüylüdür ve başında kırmızı bir deri vardır, boyu 1.2 metreye ulaşabilir. Bu kuşlar Doğu Asya’da “uzun ömür” sembolü olarak görülmektedir. Beyaz yüzgeçli yunus dünyada yaşayan yalnızca iki tür tatlı su yunuslardan biridir. 1980 yılında Yangtze Nehri’nde ilk defa bir erkek beyaz yüzgeçli yunus avlandı. Bu, dünyada yunus türlerinin inceleyen bilimadamlarının dikkatini çekti.
7-) ÇİNİN TOPRZK KAYNAKLARI NASILDIR?
Geniş topraklara sahip olan Çin’in çok çeşitli toprak kaynakları mevcuttur. Çin’de büyük ölçüde tarla, orman, çayır, çorak arazi ve plaj bulunuyor. Ancak Çin’de dağlık bölgeler fazla, ovalar ise azdır. Tarlalar ve ormanların, genel toplam içindeki oranları da düşüktür. Çeşitli toprak kaynakları dengesiz bir şekilde dağılmış durumdadır. Tarlalar esas olarak doğudaki rüzgar bölgesinin ovaları ve havzalarında bulunmaktadır. Orman alanları ise kuzeydoğu ve güneybatı bölgelerindeki sınır ve ücra dağlık bölgelerde bulunmaktadır. Çayırların çoğu platolar ve dağlık bölgelerde yer alır.
Ekili dikili alanlar
Çin’de şu anda 1.27 milyon kilometrekare ekili alan vardır. Doğu, orta ve batı olarak üç kesime ayrılan Çin’in doğu ve batı kesimlerindeki ekili alanların yüzölçümü nispeten azdır. Bu iki kesimdeki ekili alanlar, ülke toplamının yüzde 28.4’erini oluşturur. Orta bölgedeki ekili alanlar nispeten fazladır ve toplamın yüzde 43.2’sini oluşturur. Çin’deki ekili alanlar esas olarak Kuzeydoğu Ovası, Kuzey Çin Ovası, Yangtze Orta-Aşağı Havzaları Ovası, İnci Irmağı Deltası Ovası ve Sichuan Havzası’nda yoğunlaşmaktadır. Kuzeydoğu Ovası’nın verimli siyah toprakları, buğday, mısır, süpürgedarısı, soya fasulyesi, keten ve şeker pancarı gibi ürünlerin yetiştirilmesine elverişlidir. Kuzey Çin Ovası’nın kahve renkli topraklarında ise buğday, mısır, akdarı, süpürgedarısı, pamuk ve yerfıstığı yetişirilmektedir. Yangtze Orta-Aşağı Havzaları Ovası’nda çeltik, mandalina, portakal, kolza tohumları; Sichuan Havzası’nda çeltik, kolza, şekerkamışı, çay, mandalina, greyfurt yetiştirilmektedir.
Ormanlar
Çin’de şu an 158.94 milyon hektarlık ormanlık alan vardır. Ülkenin ormanlarla örtülü alanının oranı yüzde 16,55. Çin ormanların az olduğu bir ülkedir. Dünyanın ortalama yüzde 30.8’lik orman alanıyla kıyaslandığında arada büyük fark söz konusudur. Çin’in doğal ormanları kuzeydoğu ve güneybatı bölgelerinde yoğunlaşmaktadır. Nüfusun yoğun ve ekonominin gelişmiş olduğu doğudaki ovada ve geniş kuzeybatı bölgesinde ise ormanlar çok azdır. Çin, zengin bitki çeşitlerine sahiptir. Çin’de yalnız ağaçların çeşidi 2 bin 800’den fazla, bunlar arasında Gingko gibi çok sayıda nesli tükenmek üzere olan ağaç türleri de mevcut. Çevre koruma ve ekonomik inşanın ihtiyaçlarını karşılamak için Çin’de sürekli ağaçlandırma kampanyası düzenlenmektedir. Şimdiye kadar Çin’in yapay ormanlarının yüzölçümü 33 milyon 790 bin hektara ulaşmıştır. Çin, dünyada en fazla yapay ormana sahip olan ülkedir.
Çin’in başlıca orman bölgeleri şunlardır: Kuzeydoğu orman bölgesi, Büyük Xinganling, Küçük Xinganling ve Changboi Sıradağları da dahil Çin’in en büyük doğal orman bölgesidir. Güneybatı orman bölgesi Hengduan ve Himalaya Dağları ve Yaluzhanbu Nehri de dahil Çin’in ikinci büyük doğal orman bölgesidir. Güneydoğu orman bölgesi, Qinling Dağları-Huaihe Nehri’nin güney bölgesi Yunnanguizhou Platosu’nun doğusundaki tepelik bölge de dahil Çin’in en önemli yapay orman bölgesidir. Bunun yanı sıra Çin’de geniş koruyucu orman sistemi de vardır. Örneğin kum ve fırtınayı önlemek amacıyla Çin’in kuzeydoğu, kuzey Çin ve kuzeybatı bölgelerini kaplayan koruyucu orman şeridinin uzunluğu 7 bin kilometreden fazladır ve yaklaşık 260 milyon hektarlık alanı kapsamaktadır. Çin’in kara yüzölçümünün dörtte birini oluşturan bu orman şeridi, “dünyanın en büyük ekoloji projesi” olarak adlandırılıyor.
Çayırlar
Çin’de 2 milyon 660 bin 600 hektar çayır var ve çayırların çeşitleri de fazladır. Bu çayırlar, çeşitli hayvanların değişik mevsimlerde otlaması için çok elverişlidir. Çin’in çayırlarının yüzölçümü ülkenin toplam yüzölçümünün dörtte birini oluşturur. Çin, dünyada çayır yüzölçümünün en büyük olduğu ülkelerden biridir. Çin’in doğal çayırları esas olarak Büyük Xinganling Dağları-Yin Shan Dağı-Qinghai-Tibet Platosu’nun doğu eteğinin batı ve kuzey bölgelerinde yer almaktadır. Yapay çayırlar ise esas olarak güzeydoğu bölgelerinde ekili alanlar ve orman alanlarıyla karışık olarak bulunmaktadır. Çin’in önemli hayvancılık bölgeleri şunlardır: İç Moğolistan hayvancılık bölgesi Çin’in en büyük hayvancılık bölgesidir. İyi cins hayvanlar arasında Sanhe atı ve Sanhe sığırı bulunuyor. Xinjiang hayvancılık bölgesinde yetiştirilen iyi cins hayvanlar arasında Xinjiang ince yünlü koyunu, Altay büyük kuyruklu koyunu ve İli atı yetiştirilmektedir. Qinghai hayvancılık bölgesinde yak ve ülke içinde ve dışında ünlü olan Hequ atı yetiştirilmektedir. Tibet hayvancılık bölgesi yakların yetiştirildiği en önemli bölgedir.
😎 ÇİN MADEN BAKIMINDAN ZENGİN MİDİR ?
Çin, zengin maden kaynaklarına sahip bir ülkedir. Şu ana değin keşfedilen maden kaynakları dünya’nın toplam miktarının yüzde 12’ni oluşturuyor ve dünyada üçüncü sırada yer alıyor. Ancak Çin’deki kişi başına düşen maden miktarı nispeten azdır. Karadaki petrol kaynakları ve doğal gaz kaynakları miktarı, ayrı ayrı Çin’in aynı kaynaklarının yüzde 73.8’ini ve yüzde 78.4’ünü oluşturuyor. Çin’de Songliao, Bohai Körfezi, Tarım, Cungar-Turfan, Sichuan ve Shanxi-Gansu-NingXia olmak üzere 6 büyük ölçekli petrol ve doğal gaz bölgesi oluşturuldu.
Metal madenleri: Siyah metallar: Rezervleri araştırılmış olan metallar arasında demir, manganez, vanadyum, titanyum bulunuyor. Bu arada demir, yaklaşık 50 milyar tona ulaşmış durumda. Demir rezervleri esas olarak Liaoning, Hebei, Shanxi ve Sichuan eyaletlerinde bulunmaktadır.
Demirsiz metallar:Dünyada keşfedilen demirsiz metallerin tümü Çin’de bulunuyor. Nadir toprak elementleri rezervi dünyanınkinin yaklaşık yüzde 80’ini, antimon rezervi yüzde 40’ını oluşturuyor. Bu oran, dünya toplamının 4 katına eşittir.
9-) ÇİNDE BULUNAN BAŞLICA DİNLER NELERDİR?
Budizm
- yüzyılda Çin’e gelen Budizm 4. yüzyılda yaygınlaşmaya başladı ve zamanla Çin’de en büyük etkiye sahip olan din haline geldi. Çin’deki Budizm, Han Budizmi, Tibet Budizmi ve Güneyden Gelen Budizm olmak üzere 3 gruba ayrılır. Çin’de toplam 200 bin rahip, 13 bin tapınak, 33 Budizm okulu ve 50’ye yakın Budizm ile ilgili gazete, kitap ve dergi bulunuyor.
Tibet Budizmi, Çin’deki Budizm mezheplerinden biridir ve genel olarak Tibet Özerk Bölgesi, İç Moğolistan Özerk Bölgesi ve Qinghai eyaletinde yaygındır. Tibet, Moğol, Yugu, Menba, Luoba ve Tu milliyetlerine mensup 7 milyon insan Tibet Budizmi’ne inanır.
Güneyden Gelen Budizm, esas olarak Çin’in güneybatısındaki Yunnan eyaletine bağlı Xishuangbanna Dai Milliyeti Özerk İlçesi, Dehong Dai ve Jingpo Milliyetleri Özerk İlçesi ve Simao bölgesinde yaygındır. Dai, Bulang, Achang ve Wa milliyetlerine mensup yaklaşık 1 milyon kişi Güneyden Gelen Budizm’e inanır.
Han Budizmi’ne Han milliyetinden insanlar inanırlar ve Çin’in çeşitli bölgelerinde yaşarlar.
Taoizm
Çin’de 2. yüzyılda doğan Taoizm, 1800 yıllık bir geçmişe sahiptir. Taoizm, Çin’de eski zamanlarında yaygın olan doğaya ve atalara tapma geleneğinden kaynaklanır. Tarihinde birçok mezhebe sahip olan Taoizm, daha sonra Quanzhen Taoizmi ve Zhengyi Taoizmi olmak üzere ikiye ayrıldı ve Han milliyeti arasında yaygınlaştı. Çin’de 1500’den fazla Taoizm tapınağı ve 25 bin de Taoizm rahibi bulunuyor.
İslamiyet
İslamiyet, Çin’e 7. yüzyılda geldi. Çin’deki Hui, Uygur, Tatar, Kırgız, Kazak, Özbek, Dongxiang, Sala, Bao’an milliyetlerine mensup 18 milyondan fazla kişi İslam dinine inanır. Çin’deki Müslümanların büyük çoğunluğu Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi ve Ningxia Hui Milliyeti Özerk Bölgesi ile Gansu, Qinghai ve Yunnan eyaletlerinde yaşıyorlar. Çin’in diğer eyalet ve şehirlerinde de Müslümanlar bulunuyor. Çin’de şu anda 30 binden fazla cami ve 40 bini aşkın imam vardır.
Katoliklik
Katoliklik 7. yüzyılda Çin’e gelmeye başladı ve Afyon Savaşı’nın patlak verdiği 1840 yılından sonra Çin’de yaygınlaştı. Günümüzde Çin’de 100 Katolik bölge, 5 milyon Katolik, 5000’e yakın kilise, 12 de Katolik okulu bulunuyor. Son 20 yıl içinde 1500’ü aşkın genç papaz yetiştirildi ve bunların 100’den fazlası eğitim görmek için yurtdışına gönderildi. Bunun yanı sıra Çin Katoliklik Derneği’nde 3200 genç rahibe bulunuyor. Her yıl yaklaşık 50 binden fazla kişi Katolik kiliselerinde vaftiz olur ve 3 milyondan fazla İncil basılır.
Hıristiyanlık
- yüzyılda Çin’e gelmeye başlayan Hıristiyanlık, Afyon Savaşı’nın patlak verdiği 1840 yılından sonra yaygınlaşmaya başladı. 1950 yılında Çin’deki Hıristiyanlık çevresinde “kendi kendini yönetme ve beslenme ile kendi gücüne dayanarak yaygınlaşma” konulu hareket başlatıldı ve emperyalizmin etkisinin yok edilmesi, yurtseverlik ruhunun geliştirilmesi, Çin’deki Hıristiyanlık çevresinin kendi kendini yönetme ve beslenme ile kendi gücüne dayanarak dini yaygınlaştırma hedefinin gerçekleştirilmesi için çaba harcanması istendi. Çin’de 10 milyon Hıristiyan, 18 binden fazla papaz ve 12 bini aşkın kilise ile 25 bin dini faaliyet yapılabilen yer bulunuyor.
10-) ÇİNDE YAPILAN GELENEKSEL FESİVALLER NELERDİR ?
Zengin kültürü ve uzun tarihleriyle Geleneksel Çin Festivalleri, Çin kültürünün önemli ve görkemli bir parçasıdır. Bunlardan birkaçı şunlardır;
Bahar Festivali
Bahar Festivali Çinlilerin en önemli bayramıdır. Batıdaki Noel Bayramı gibi, Bahar Festivali’nde de bütün aile bireyleri bir araya gelir. Memleketlerinden uzaktan yaşayan Çinliler bayram dolayısıyla evlerine yolculuk yaparlar ve bu dönem de havaalanları, tren ve otobüs garları eve dönenlerle doludur.Bahar Festivali, genelde Miladi Takvim’den bir ay geç olan ay takviminin ilk günüdür. Bu festival Shang Hanedanı (M.Ö. 1600-1100) döneminde, bir senenin bitiminde ve yeni bir senenin başlangıcında insanların Tanrılara ve atalara kurban edilmesiyle meydana gelmiştir.Bahar Festivali’nde en önemli günler festival arifesi ve bayramın ilk üç günüdür. Günümüzde Çin hükümeti, Çinlilerin yeni (ay takvimine göre) yılda yedi gün tatil yapmalarını şart koyar.
Fener Festivali
Fener Festivali ay takviminde 1. ayın 15. gününe denk gelir, Miladi takvime göre ise genelde şubat ya da mart ayındadır. Bu festival Batı Han Hanedanı (M.Ö. 206-M.S. 25) döneminde önem kazanmıştır.Bu bayramın en önemli etkinliği fenerleri izlemektir. Han Hanedanı (M.Ö. 206-M.S. 220) dönemi boyunca Çin’de Budizm inanışı yaygınlaşmıştır. Budist rahipleri ay takviminin ilk ayının 15. gününde sarira’yı (Buda’nın yakılışını) izlediğini duyan bir imparator, sarayında ve tapınaklarda Buda’ya saygı gösterilmesi adına fener yakılmasını emreder. Daha sonra, bu Budist ayin Çin’in her tarafına ve tüm halka yayılarak büyük bir festival haline gelir.
Çingming Festivali
Çingming Festivali, Çin’de 24 mevsimsel ayrım noktalarından birine denk gelir, her yıl genelde 4-6 Nisan arasında kutlanır. Festivalden sonra havalar ısınmaya başlar ve yağışlar çoğalır. Çingming Festivali sadece tarım üretimine rehberlik etmesi için kutlanmaz, aynı zamanda bir anma merasimidir, yani mutluluğun ve üzüntünün karışımıdır.Çingming Festivali kurban etmenin en önemli günüdür. Han Çinlileri ve diğer etnik gruplara mensup Çinliler bugünde atalarına kurban sunar ve ölülerinin mezarlarını temizlerler. Ayrıca bayram gününde yemek pişirilmediğinden dolayı sıcak yemek yenilmez sadece soğuk yemek yenilir.Çingming Festivali ölülerinin mezarlarını temizleyen ve atalarına yemek ve çiçek sunanların üzüntüsünün aksine baharın gelişini de sembol eder. Çingming Festivali ağaçların ve çimlerin yeşerdiği ve doğanın canlandığı bir dönemde kutlanır.
Duanwu Bayramı
Çin’in ay takvimine göre, 5. ayın 5. günü Duanwu Bayramı olarak kutlanır. Bayram için 3 gün tatil yapılır. Duanwu, Bahar Bayramı ve Ay Bayramı’yla birlikte “Çin’in üç büyük geleneksel bayramı”ndan biri olarak kabul edilir. Duanwu Bayramı’nın kaynağı hakkında birçok değişik açıklama var, ancak halk arasında en yaygın inanış Duanwu’nun eski yurtsever şair Qu Yuan’ı anmayı amaçladığı şeklindedir.M.Ö. 3. yüzyılda Chu Devleti döneminde yaşamış olan Qu Yuan, vatanın düşmanlar tarafından işgal edilmesine çok üzülmüş ve kendisini 5. ayın 5. günü Miluojiang nehrine atarak intihar etmiş. Bundan sonra halk, vatansever şair Qu Yuan’ı anmak için nehir içine yapışkan pirinç doldurulan bambu parçaları atmaya başlamış. Daha sonra, içinde pirinç olan bambu parçalarına Zongzi denilmeye başlandı. Zongzi yemek, Duanwu Bayramı’nın önemli geleneklerinden biridir.
10 SORUDA DİVAN-I HÜMAYUN
1-) DİVANI HÜMAYUN NASIL KURULDU?
Bazı Osmanlı tarihleri, Osman Gazi’nin zaman zaman “Divan” topladığını söyler. Ancak bunlar muhtemelen aşiret yönetimindeki toplantılardan birisiydi. Üyeleri ve toplanma şekli belirlenmiş Divan-ı Hümayun değildi. Orhan Gazi devrinde, devlet idaresinde “vezir” adı verilen bir görevlinin ortaya çıkmasından sonra, Divan-ı Hümayun örgütlenmesi de gerçekleşti. Aşık paşazade Tarihi, devlet adamlarının Divan toplantılarına burmalı dülbend, yani bir çeşit sarıkla katıldıklarını yazar. Bu da Divan’ın belli Orhan Gazi döneminde kurulduktan sonra, devletin büyümesine paralel olarak gelişimini sürdürüp, Fatih Sultan Mehmed zamanında klasik halini aldı.
2-) FATİH DEVRİNDE DİVANDA NE DEĞİŞİKLİK OLDU?
Fatih devrine kadar, Divan-ı Hümayun bizzat padişahların başkanlığında, bu tarihten sonra da veziriazamın riyasetinde toplandı. Padişah, Divan başkanlığını bıraktı. Bu değişim, Fetih’ten sonra, Roma’nın İmparatorluk, İslâm devletlerinin Sultanlık ve Türklerin Hakanlık geleneklerini Fatih’in kendi kişiliğinde birleştirme fikrinin sonucuydu.
3-) DİVANA KİMLER KATILIRDI?
Fatih’in devletin idari teşkilat ve teşrifatında, yani protokolünde meydana getirdiği büyük yapısal değişim neticesinde, yeni bir çehreye kavuşan Divan-ı Hümayun’a katılanlar, iki ana gruba ayrılmaktaydı:
Erkân-ı erbaa ismiyle anılan ve başta sadrazam olmak üzere, vezirler, kazaskerler, defterdarlar ile nişancıdan oluşan ilk zümre Divan’ın aslı olup, orada fikir beyan etme ve karar verme yetkisine sahiptiler.
Bu asli üyelerin arasına bazı görevliler de şartlı olarak dâhil olabilmekteydi. Bunlardan yeniçeri ağaları, vezir rütbesinde iseler, Divan’a katılabilirlerdi.Üzerinde vezirlik payesi de bulunan kaptanıderyalar da İstanbul’da bulundukları zaman Divan toplantısına iştirak ederlerdi. Beylerbeyilerden herhangi birisi İstanbul’da iken, aynı şekilde Divan’a katılma hakkına sahipti. Ancak 18. Yüzyıl’dan itibaren, beylerbeyi makamında bulunanlar Divan toplantılarına katılmadılar. Divan-ı Hümayun’un asli üyesi olmadığı halde toplantılara katılanlar ise, maiyetinde Divan bürokrasini yürüten bir kâtipler zümresi bulunduğu halde reisülküttap, büyük ve küçük tezkireciler, çavuşbaşı, kapıcılar kethüdası, teşrifatçı, asesbaşı, subaşı gibi görevlilerdi. Divan-ı Hümayun hizmetkârları diye anılan bu gruptakiler, sadece hizmetlerini yaparlar ve asli üyelerin aksine, toplantı müddetince ayakta beklerlerdi.
4-) DİVAN NE ZAMAN TOPLANIRDI?
Orhan Bey zamanından Fatih zamanına kadar Divan-ı Hümayun, genellikle haftanın hemen her günü sabah namazından sonra toplanıp, öğlene kadar çalışmaktaydı. Fatih’in Divan başkanlığından çekilip, arza girme uygulamasını başlatmasından sonra, Divan’ın asli üyelerinin, haftanın dört günü huzura çıkarak kendi memuriyet sahaları hakkında padişaha bilgi vermeleri âdeti benimsendi.
- Yüzyıl sonlarına doğru Divan toplantıları haftanın yalnızca dört günü; cumartesi, pazar, pazartesi ve salı günleri yapılmaya başlandı. III. Murad devrinde salı ve pazar günleri arz yapılması usulü kabul edilerek, her Divan günü arza girilmesi âdetinden vazgeçildi.
III. Mehmed devrinde ise, toplantı günleri salı ve pazar olmak üzere haftada iki güne indirildi ve salı da, arza girme günü oldu. Bu süreçte, devlet işlerinin ve çeşitli meselelerin görüşülüp bir karara bağlanmasında, önce sadrazamların “İkindi Divanları” ön plana çıktı. 17. Yüzyıl’ın ortalarından itibaren oluşmaya başlayan Paşa Kapısı (Bab-ı Asafî / Bab-ı Âlî), zamanla Divan-ı Hümayun’un yerine, devlet işlerinin görülmesinde, yeni bir hükümet merkezi oldu. Divan-ı Hümayun, II. Mahmud’un reformlarından sonra, eski bir gelenek ve şatafat vasıtası olarak kaldı; ancak ulufe dağıtımı ve elçi kabulleri sırasında toplanmayı sürdürdü.
5-) DİVANI HÜMAYUN NEREDE TOPLANIRDI?
Osmanlı saraylarında Divan-ı Hümayun toplantılarının yapıldığı yerler olan divanhaneler hakkında, ilk dönemlere dair bilgimiz sınırlıdır.
Bursa Sarayı zaten bilinmez; 1877- 78 Osmanlı-Rus Savaşı’nda büyük hasar gören Edirne Sarayı’nda ise, Divan toplantıları için tahsis edilmiş bir Kubbealtı olduğu bilinir. Topkapı Sarayı’nda ise Divan-ı Hümayun toplantıları, Kanuni zamanına kadar ikinci avluda, bugünkü Divanhane’nin hemen arkasında yer alan Eski Divanhane’de yapılırdı, Bugünkü üç kubbeden oluşan Kubbealtı binası, Eski Divanhane’nin yetersiz kalması üzerine, Kanuni’nin saltanatı başlarında, veziriazam İbrahim Paşa tarafından yaptırıldı.
Kubbealtı’nın üç kubbesinden ‘Divanhane’ ismiyle anılan birisi, Divan toplantı yeri idi. Bu kısımda, Divan üyelerinin teşrifat kaidelerine göre belirlenmiş oturma yerleri vardı.
6-) DİVANDA NASIL OTURULURDU?
Sadrazam ve vezirlerin oturduğu ve yerden yarım metre kadar yükseklikteki sedirin üst kısmında, sadrazamın oturduğu yerin hemen arkasında, padişahın gizlice Divan toplantılarını dinleyebildiği “Kasr-ı Adl” isimli odanın kafesli penceresi bulunurdu. Divanhane’nin bitişiğinde, kapıdan girilince sağ taraftaki ikinci kubbenin altında Divan-ı Hümayun hacegânı, maliye kalemlerinin halife, kâtip ve şakirtleri bulunurdu. Bu ikinci kubbe ile üçüncü kubbe arasında yer alan ve reisülküttap tahtası ismi verilen bölüm, reisülküttaba bağlı olarak Divan bürokrasisini yürüten Divan-ı Hümayun kâtiplerinin yeriydi. Üçüncü kubbenin altındaki bölüm Divan-ı Hümayun’da tutulan defterdarlıkla ilgili her türlü kaydın sandıklar içinde muhafaza edildiği Defterhane-i Amire idi.
Sadrazam, Divanhane’deki sedirde, Kasr-ı Adl’e açılan kafesli pencerenin hemen önüne, vezirler ise onun sağ tarafına mevkilerine göre otururlardı. Sadrazamın solunda kadıaskerler yer alır, kapının girişine yakın bir yerde defterdarlar, onların karşısında da nişancı otururdu.
7-) PROTOKOL KURALLARI NELERDİ?
Divan-ı Hümayun toplantıları, simgelerle yüklenmiş, katı ve ayrıntılı teşrifat geleneklerine bağlı olarak icra edilirdi. Bu konuda İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI’nın “Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı” isimli eserinde önemli bilgiler verilir.
Divan halkı sabah namazını genellikle Ayasofya Camii’nde kılarlardı. Bu arada yeniçeri ocağı ve süvari bölükleri ağalarıyla bir miktar yeniçeri caminin Bab-ı Hümayun isimli giriş kapısına bakan minaresi önünde, önceden belirlenmiş yerlerinde, iki sıra halinde dizilirler; namazdan Çıkan Divan üyeleriyle vezirler de buraya gelerek mevkilerine uygun biçimde saftaki yerlerini alırlardı. Nihayet toplanma tamamlanınca meydan duacısının yüksek sesle dua edip, “Fatiha” demesiyle, hep birlikte Fatiha Suresi okunur, sarayın ilk kapısı olan Bab-ı Hümayun açılırdı. Vezirler, reis tahtası önünde kendilerini bekleyenlerin selamını aldıktan sonra, bütün erkân Divanhane’ye girer; herkes yerli yerinde ayakta beklerdi.
Sadrazam da gelip, herkes yerli yerine oturduktan sonra, iki görevli hazine önünde Fetih Suresi’ni okumaya başlar, bu sırada Divan erkânına akide şekeri dağıtılırdı. Fetih Suresi’nin bitmesiyle birlikte yeniçerilere de çorba dağıtılırdı. Yine bu sırada çavuşbaşı ve tezkereciler tarafından hazine ve defterhanenin mühürleri açılıp, o gün kullanılacak defterler Divanhane’ye getirilirdi.Nihayet bütün hazırlıkların tamamlanması üzerine, çavuşbaşı ağa, elindeki asayı yere vurur, bu işaret üzerine Divan-ı Hümayun toplantısı başlardı.
😎 İŞLEMLER DİVANDA NASIL YÜRÜTÜLMEKTEYDİ?
Divan’da önce devletin iç ve dış meseleleri görüşülür ve bu konularda alınan kararlara dair evrak hazırlanırdı. Bundan sonra Divan-ı Hümayun’u en fazla sonra herhangi bir işin veya davanın halli için Divan’a gelen halkın dinlenmesine başlanırdı.Dışarıda bekleyenler, çavuşlar ve kapıcılar marifetiyle, kafile halinde ve bir sıra tertibinde getirilirler, çavuşbaşı ve kapıcılar kethüdası bu kimseleri bulundukları yerden alarak Divanhane’ye sokardı. Divan-ı Hümayun’a sunulan arzuhaller, sadrazamın huzurunda, önceleri reisülküttap tarafından okunurken, 18. Yüzyıl’ın başlarından itibaren, bu görevi büyük ve küçük tezkireciler yerine getirmeye başladılar.
9-) DİVANIN KONULARI NELERDİ?
Divan’ın konul meşgul eden meseleler, imparatorluğun dört bir yanından gelen istek sahiplerinin talepleri ile yerel kadının verdiği kararı beğenmeyen, kendi bölgesindeki memurlardan baskı gördüğünü iddia eden, birisiyle anlaşmazlığa düşen ya da daha başka sebeplerle şikâyetlerini Divan’a intikal ettiren kimselerin davaları idi.
Divan’da davalı ve varsa davacı, bizzat kendi kendini müdafaa eder, lüzum görülürse yerel kadıdan bu konuda bilgi istenir ya da çavuşlar veya mübaşir adı verilen görevliler o bölgeye gönderilerek araştırma yapılırdı. İsteyen herkes din, dil, ırk ve içtimaî mevkii farkı gözetilmeksizin Divan’a müracaat edebilirdi. Divan erkânı, muayyen bir iş bölümü ile çalışırdı.
Sadrazam, huzurunda okunan arzuhallerdeki meseleler hakkında kesin bir karara varamadığında, meseleyi, şer’i bir dava ise kazaskere, mali bir dava ise defterdara, toprakla ilgili bir konu ise nişancıya havale ederdi. Şikâyetçilerin fazla olması durumunda, sadrazamın müsaadesiyle ikinci vezir de dava dinler, tayin, azil ve maaş zammı haricindeki işleri hallederdi. Ayrıca vezirler nişancının işinin çok olduğu zaman, yine sadrazamın emriyle, ferman ve beratlara tuğra çekmede nişancıya yardım ederlerdi.
10-) DİVANIN YETKİLERİ NELERDİ?
Padişahın vekillerinin iştirakiyle ve padişah adına tertip edilen Divan-ı Hümayun, 17. Yüzyıl’ın sonlarına kadar, 0smanlı’nın en güçlü kurumlarındandı. Okul kitaplarında, bu kurumun günümüzün bakanlar kuruluna benzetilmesi hatalıdır ve bu kurumun idari felsefenin anlaşılmasını imkânsız kılmaktadır. Ahmet Mumcu, Divan-ı Hümayun’un yetkilerinin siyasi, hukuki ve iktisadi-mali olmak üzere üç başlık halinde değerlendirilebileceğini söyler.
Buna göre Divan’ın siyasi yetkileri; hiçbir fark gözetmeksizin bütün Osmanlı tebaasının emniyetinin sağlanması, devlet kademelerinde gerekli tayin terfi veya azillerin yapılması, yabancı devletlerle ilişkilerin esasının belirlenmesi, savaş ve barış şartlarının saptanması, elçi kabulü, elçilerden gelen taleplerin değerlendirilmesi gibi geniş bir yelpazeye yayılmaktaydı.
Hukuki yetkileri padişah adına örfi kanunların hazırlanması, bir suç işleyen ya da hakkında şikâyet bulunan reaya ve askeri sınıf mensuplarının muhakeme edilmesi, daha evvel eyalet divanlarında ya da yerel mahkemelerde sonuca bağlanmış bir davanın tekrar görüşülmesi,bir davanın yeniden görüşülmek üzere başka bir mahkemeye havale edilmesi, suçu sabit bulunanların cezalarının infazı gibi, oldukça geniş bir alanı kapsamaktaydı.
İktisadi-mali yetkileri ise, verginin etkili ve adil bir şekilde toplanmasını sağlamak, vergi politikalarını belirlemek, arazilerin statülerinin tespit ve muhafaza edilmesi, para politikalarının tayini, yerli ve yabancı ticaretin yönlendirilmesi, iltizam ve mukataa işlerinin düzenlenmesi gibi hayli genişti.Divan-ı Hümayun, günümüzdeki Meclis, Bakanlar Kurulu ve Yargı tarafından yürütülen yasama, yürütme ve yargı işlemlerini tek başına üstlenmişti.